Diyanet Aylık Dergi

Kasım 2025

İslam dini ferdî ve içtimai hayatta huzuru önceler. Dinin esaslarından biri olan tevhid ilkesinin toplumsal karşılığı, birlik ve beraberlik içerisinde yaşayan, güven ortamı tesis edilmiş bir ümmet bilincine sahip olmaktır. Bu birliği sağlayacak şey hayatın zorlukları karşısında müminlerin el ele omuz omuza mücadele vermesidir. İlahi kelam, toplumsal huzurun inşası için yetime, öksüze, kimsesizlere iyilikte bulunmayı emreder. Zira yetimler, toplumun uhdesine tevdi edilmiş emanetlerdir. Örselenmiş bir çocuk vicdanı ise geleceğin yüzüne bırakılan kara bir lekedir. O çocukların faturasını bütün bir toplum öder. Geleceğe, toplumdan, insanlıktan alacaklı bir nesil bırakmak istemiyorsak önceliğimiz çocuklar olmalıdır. “Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş dolduruyorlar…” (Nisa, 4/10.) ayet-i kerimesi, Kur’an-ı Kerim’de ısrarla üzerinde durulan yetim hakkının gözetilmesine çarpıcı bir örnektir. Kendisi de bir yetim olan Hz. Muhammed’in de (s.a.s.) üzerinde hassasiyetle durduğu bir konudur yetimlik. O, yetimlerin horlandığı, mal varlıklarına göz dikildiği, evlilik gibi temel konularda bile özgür iradelerinin ellerinden alındığı bir topluma uyarıcı olarak gelmiş; yetimleri, kimsesizleri himayesine almıştır. Bir gün ashabına dönerek işaret parmağı ve orta parmağını göstermiş, yetime iyilik eden kimse ile kendisinin cennette bu iki parmak gibi yan yana olacağını müjdelemiştir. (Müslim, Zühd, 42.) Müslümanlar da hem ilahi kelamın ışığında hem de “Müslümanların evlerinin en hayırlısı, içinde yetime iyilik edilen evdir.” (İbni Mâce, Edeb, 6.) buyuran Hz. Peygamber’in sünnetince yetimler konusuna büyük önem vermişler, kurdukları vakıf ve dernekler vasıtasıyla da bir yetimin yaşadığı yoksunluğu gidermek için gayret sarf etmişlerdir. Diyanet Aylık Dergi olarak bu ayki dosyamızda, “Allah’ın Emaneti Yetimler” konusuna yer verdik. Prof. Dr. Nihat Yatkın dosyamız için “İslam’ın Yetimlere Bakışı”nı kaleme aldı. Bilhassa dünyanın içinde bulunduğu du ruma mercek tutan Yatkın, ailesiz, korumasız ve savunmasız kalan Gazzeli çocukların sadece Gazze’nin değil bütün dünyanın yetimleri olduğunu dile getirdi. Doç. Dr. Safiye Kesgin, “Yetim’in Gözünden Dünya”, Prof. Dr. Ahmet İnanır, “Geçmişten Günümüze Yetimlerin Kurumsal Himayesi” yazılarıyla dosyamıza katkı sundu. Bu ayki söyleşimizi ise Yetim Vakfı Başkanı Murat Yılmaz ile gerçekleştirdik. Yılmaz, yetimliğin sadece anne yahut babanın kaybıyla ilgili olmadığını, şefkat ve ilgiden yoksun her çocuğun aslında yetim bırakıldığını vurguladı. Sizleri birbirinden kıymetli yazarlarımızın kaleminde makes bulan yazılarla baş başa bırakırken her biri cennete birer vesile yetimlerimizin daha müreffeh ve huzurlu bir hayata kavuşmasında, Müslüman toplumlara düşen görev ve sorumlulukları hatırlatarak Rabbimizden de bu çabalarımızda bizlere yardımcı olmasını niyaz ediyorum. Gazze başta olmak üzere dünyanın neresinde zedelenmiş bir çocuk ruhu varsa bunun üzüntüsünü yüreklerinde taşıyan tüm insanlara da şükranlarımı sunuyorum. Hamza BAYRAM

Diyanet Aylık Dergi

Ekim 2025

Tevazu ile eğilmek, boyun bükmek anlamlarına gelir secde; secdegâh olan mescitlerimiz de müminlerin kulluk bilinçlerini ziyadeleştirdikleri ibadet mekânlarıdır. Resulullah (s.a.s.), “Kulun, Rabbine en yakın olduğu an, secde anıdır.” buyurmuş (Ebu Davud, Salat, 147.) ve namazı “gözümün nuru” olarak nitelemiştir. (Nesai, Işratü’n-Nisa, 1.) Zaman içerisinde bilhassa cuma namazında tüm Müslümanların toplandığı mescitlere “el-mescidü’l-câmi’” denilmiş, ardından bilhassa Anadolu’da cami adı yaygınlık kazanarak ibadethanelerin genel adı olmuştur. Her mescit, her cami yeryüzünün ilk mabedi Kâbe’nin iz düşümüdür. Kıblesi Kâbe’ye çevrili mescitler, yeryüzünün neresinde olursa olsun tüm Müslümanları ortak paydada bir araya getirir. Türk İslam geleneğinde şehirler cami merkezli inşa edilir, evler sokaklar halka halka o caminin etrafında büyüyüp serpilir. Camilerimiz de bu noktada insanı bireysellikten toplumsallığa, teklikten birliğe taşıyan mekânlardır. Yollar cami meydanına çıkar, insanlar cami avlusunda toplanıp bir araya gelir. Ferdî hayatla içtimai hayatın kesiştiği noktadadır cami. Hep birlikte varılan secdeler, “âmin” denilen dualar, birlik ve beraberliğin izlerini taşırken kul aynı zamanda birey olarak Rabbinin huzurundadır. Namaz müminin miracıdır. Hz. Âdem’den (a.s.) itibaren tüm peygamberlerin tebliğinde namazın ayrı bir yeri vardır. Hz. İbrahim’in duası bunun en veciz örneğidir: “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” (İbrahim, 14/40.) Diyanet Aylık Dergi olarak Ekim sayımızda Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle dosya konumuzda “Hz. Peygamber, Cami ve Namaz” konusunu gündeme aldık. Prof. Dr. Talip Ayar, “İbadet Mekânından Toplumsal Yaşamın Merkezine Mescitler ve Camiler” yazısını kaleme aldı. İslam dünyasının en köklü yapısını camilerin oluşturduğunu ifade eden Ayar, Müslümanın anlam dünyasının mekâna yansımalarını anlattı ve camilerin toplumsal yaşamın merkezinde yer aldıklarını dile getirdi. Doç. Dr. İlyas Yıldırım, “Allah’ın İpine Namazla Sarılma” başlıklı yazısında günün farklı vakitlerinde kılınan namazın, insanı günlük telaşlardan kopararak varoluş gayesini düşünmeye sevk ettiğinin altını çizdi. Prof. Dr. Muhammet Yılmaz, “Ferdiyetten Büyük Birliğe” yazısında ümmet şuurunun cemaat ruhuna bağlı olduğunu vurguladı. Bu ayki söyleşimizi ise Sultanahmet Camii İmam Hatibi Hasan Kara ile gerçekleştirdik. Kara, dünyevileşmenin hız kazandığı günümüzde aynı kubbe altında toplanmanın lezzetini yaşayan Müslümanları, cemaatle kılınan namazların feyiz ve bereketini anlattı. Sizleri birbirinden kıymetli kalemlerden neşet eden yazılarla baş başa bırakırken Müslüman bilincin cami ekseninde cereyan etmesini Yüce Rabbimizden niyaz ediyor, bu vesileyle camilerimizde hizmet eden, ibadethanelerimizi her bir şehrin kalbine yerleştiren tüm din görevlilerimizi can-ı gönülden tebrik ediyorum. Bereketli okumalar… Cafer Tayyar DOYMAZ

Diyanet Aylık Dergi

Eylül 2025

Kâinatı var eden Yüce Allah, mahlûkat içerisinde ahsen-i takvim hitabına nail olan insanoğlunu da kadın ve erkek olarak yaratmış; ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem aynı zamanda yeryüzündeki ilk aileyi kurmuştur. Kur’an-ı Kerim’de “Allah sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir…” (Araf, 7/189.) buyrularak kadın ile erkeğin tek nefisten var edildiği ve birbirine eş kılındığı beyan edilir. Yine ilahi kitapta evlilik gönle, ruha, bedene sekinet veren vasfıyla zikredilmiş ve eşler arasındaki meveddet, merhamet Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerinden sayılmıştır. (Rum, 30/21.) Evlilik insana huzur bahşeden, maddi ve manevi varlığını teskin eden bir nimet, bedeni haramdan koruyan bir sığınaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Allah’ın rızası gözetilerek kurulan her yuvanın destek ve koruyucusunun Cenab-ı Hak olduğunu müjdeler, ashabını evliliğe teşvik eder. (Tırmizi, Fedailü’l-cihad, 20.) İki cihan serveri Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) insanın fıtratının bir tezahürü olan evliliğe, nikâh akdi kurulan aileye büyük ehemmiyet vermiş; bir eş, bir aile büyüğü, Hz. Hatice’nin eşi, Hz. Fatıma’nın babası, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in dedesi olarak bizlere örnek olmuştur. Tarih boyunca toplumları ayakta tutan yegâne güç olarak varlığını sürdüren evlilik müessesi ve aile hakkında Kur’an-ı Kerim’de pek çok öğüt yer alır. Yüce Allah, iyilik yolunda birlikte yürüyen, birbirlerine destek olan mümin erkekler ve kadınlardan övgü ile bahseder. (Tevbe, 9/71-72.) Buna mukabil kötülük yolunda birbirlerine benzeyen, dinin emirlerini hiçe sayanlara ise azabını hatırlatır. (Tevbe, 9/67-68.) Ebu Leheb ile karısını örnek vererek onların nasıl cezalandırılacaklarını anlatır. (Tebbet, 111/1-5.) Aile, dünya kurulalı beri sadece dinlerin değil, milletlerin, devletlerin de odak noktası olmuş, ailenin korunması elzem görülmüştür. Bilhassa yaşadığımız çağda aileye karşı yükselen küresel tehditler, cinsiyetsizleştirme politikaları, nesebin tehlikeye sürüklenmesi bizlere ailenin önemini bir kez daha hatırlatmaktadır. Diyanet Aylık Dergi olarak biz de eylül dosyamızda “Hz. Peygamber ve Aile Ahlakı”na yer verdik. Mevlid-i Nebi’yi idrak ettiğimiz bu ayda Hz. Peygamber’in ve İslam dininin aileye verdiği önemi satırlarımıza taşıdık. Onun örnek yaşantısından bugünün sorunlarına reçeteler bulmaya çalıştık. Prof. Dr. Eyüp Baş “İslam Öğretisinde Aile Olmak: Hz. Peygamber (s.a.s.) Örnekliğinden Kesitler” yazısıyla dosyamızda yer aldı. Prof. Dr. Saffet Köse “İnsanlığın Ortak Değeri Aile” konusuna değindi. Prof. Dr. Emine Öğük, “Değişen Dünyada Aile: Tehditler ve Tedbirler” yazısını kaleme aldı. Bu ayki söyleşimizi Aile ve Dini Rehberlik Daire Başkanı Dr. Elif Arslan ile gerçekleştirdik. Sizleri dergimizdeki birbirinden kıymetli kalemlerle baş başa bırakırken Allah Resulü’nün dünyayı teşriflerinin sene-i devriyesi itibarıyla idrak ve ihya edeceğimiz Mevlit Kandili’nizi tebrik ediyor, Kur’an-ı Kerim’in rehberliğinde ve Hz. Peygamber’in örnekliğinde inşa edilen ailelerin, bu aileler eliyle yetişecek nesillerin tüm dünyaya huzur getirmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyoruz. Bereketli okumalar… Cafer Tayyar DOYMAZ

Diyanet Aylık Dergi

Ağustos 2025

İnsanı ahsen-i takvim üzere yaratan Yüce Allah, yeryüzünde hayatını devam ettirebilmesi için de maddi ve manevi pek çok nimeti onun hizmetine sunmuştur. Arzı bir yerleşme alanı, semayı bir kubbe kılan Yaradan, dünyayı insanı hoşnut edecek nimetlerle müzeyyen kılmıştır. Gökten düşen yağmur da yerden biten nebat da Rabbimizin insanoğluna birer lütfudur. Verilen onca nimetle ilgili insanoğlundan istenen şey ise ayetle açıklanmıştır: “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin!..” (Bakara, 2/168.) Bu gereklilikten hareketle ayetlerin ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sünnet-i seniyyesi ışığında İslam âlimleri yiyecek, içecek konusunda büyük özen göstermişler, helal gıda meselesine hassasiyetle eğilmişlerdir. İslam hukukunun şiarlarından biri olan “Eşyada ibaha esastır.” ilkesi mucibince aksine bir delil olmadığı müddetçe dünya nimetlerinden istifade etmek helal sayılmış ancak ayet ve hadislerde belirtilenlerin yanı sıra âlimlerin içtihadıyla haramların çerçevesi netleştirilmeye çalışılmıştır. Zira zaman içerisinde tüketici davranışları değişmiş, yiyecek içecekler çeşitlenmiş, endüstri elinde gıda ürünlerinin içeriği de başkalaşmıştır. Gıda sektöründeki bu değişim de yeni hassasiyetleri gündeme getirmiştir. Maalesef artık insanoğlunun bir ürünün üretim aşamalarına dair bilgisi kısıtlanmış, tarladan sofraya gelen ürünler yerini büyük bir sektöre bırakmıştır. Ürünlerin içeriği, daha tohumdan başlayıp ilaçlamaya, oradan market raflarına ulaşana kadar bütün süreçleri çeşitli harf ve rakamlara indirgenmiştir. Marketlerde boy gösteren paketli gıdalardan sağlık sektörüne, temizlik malzemelerinden giyim kuşama kadar tüketiciye sunulan her türlü hizmetin aşamalarına dair bu kısıtlı bilgi insanları hem sağlık hem de dinî hassasiyetler açısından düşünmeye sevk etmiştir: Ne kullanıyoruz? Diyanet Aylık Dergi olarak biz de Ağustos sayımızda “Helal Gıda” konusuna yer verdik. Prof. Dr. Abdullah Kahraman dosyamız için “Gıda Maddelerinde Helal ve Harama Riayetin Önemi, Helal ve Haramı Belirleme Kriterleri”ni yazdı. Konuyla ilgili ayet ve hadislerin açıklayıcı bilgiler verdiğine işaret eden Kahraman, İslam hukukçularının helal ve haram tespitinde başvurdukları kriterleri ele aldı. İsmail Sert “Helal ve Sağlıklı Gıda Bilinci” yazısıyla dosyamıza katkı sundu. SMIIC Genel Sekreteri İhsan Övüt ise “Dünyada ve Türkiye’de Helal Standart Çalışmaları ve Uygulamaları” yazısında küreselleşmeyle birlikte ham madde ve gıda sektörünün hızla büyüdüğüne dikkat çekerek ortak helal standardının; üreticiler, belgelendirme kuruluşları ve tüketiciler için açık, güvenilir, tutarlı bir sistem sağlayacağını vurguladı. Bu ayki söyleşimizi Lokman Hekim Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Gültekin ile gerçekleştirdik. Gültekin, beslenme konusunda emanet bilincinin üzerinde durarak dinimizin, bedenimizin bize emanet olduğunu söylediğini ve her yönüyle beden sağlığının korunması gerektiğini dile getirdi. Ağustos sayımızla birlikte sizleri birbirinden kıymetli kalemlerden neşet eden yazılarımızla baş başa bırakırken; Malazgirt Zaferi başta olmak üzere büyük mücadeleler ve zaferlerle bu toprakları bizlere miras bırakan ecdadımızı, şehitlerimizi ve gazilerimizi minnetle yâd ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde şehadet şerbeti içen ve acılarını yüreklerimizde taşıdığımız askerlerimizi cennetinde cemaliyle müşerref kılmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyoruz. Bereketli okumalar… Cafer Tayyar DOYMAZ

Diyanet Aylık Dergi

Temmuz 2025

Tarih boyunca insanoğlu ilahi bir lütuf olarak vahye muhatap kılındı. Peygamberler aracılığıyla sırat-ı müstakime davet edildi. Ancak ilahi vahye yüz çeviren insanlar Allah’ın elçilerine olmadık zulümleri reva gördüler. Kendilerini hakka ve hakikate çağıran vahyi, çıkarları uğruna tahrif ettiler. Yüce Allah son vahiy olan Kur’an-ı Kerim ile insanlık üzerinde nimetini tamamlamış ve bu konuda inananları uyarmıştır. “…(Kur’an’a) iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Ayetlerimi az bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının.” (Bakara, 2/41.) İlahi vahyin çarpıtılması, gizlenmesi yahut bir menfaat uğruna kullanılması, kısaca mananın tahrifi, Müslümanlar arasına nifak sokulmasına sebebiyet verir. Bu tür din istismarları ve nifak hareketleri, İslam tarihi boyunca var olmuş ve maalesef de var olmaya devam edecektir. Dolayısıyla Müslümanlara düşen görev, her türlü istismara karşı teyakkuzda olmak, dini asli kaynaklarından öğrenmek, kişisel çıkarları uğruna dinî duyguları istismar eden insanlarla aralarına sınır çekmektir. Bunun için de en doğru yol, ilim erbabının sözlerine kulak vermektir. Kur’an ve sünnet, her türlü sapmayı bertaraf eden iki kıymetli referans değerimizdir. Din istismarıyla mücadelede kalkan görevi görecek olan asli kaynaklarımız Kur’an-ı Kerim ve sünnettir. Diyanet Aylık Dergi olarak Temmuz dosyamızda, “İstismar Edilen Kavramlar” hususuna yer verdik. Din istismarının bir veçhesini oluşturan şey de kavramların içinin boşaltılması ya da zemininden koparılarak kişisel çıkarlar uğruna kullanılmasıdır. Prof. Dr. Ali Osman Ateş, “Din İstismarı ve İstismar Edilen Kavramlar” yazısıyla dosyamızın çerçevesini çizdi. Dr. Hüseyin Arı, “Din İstismarının Panzehri: Kur’an ve Sünnet” başlığıyla tarih boyunca istismarla mücadelenin reçetesi olarak Kur’an ve sünnetin önemini ortaya koydu. Modern zamanlarda en çok ihtiyaç duyduğumuz itidalin muhafazasıyla ilgili katkılar sunan Doç. Dr. Emine Elif Çakmak İgalçı ise “Benlik Bütünlüğü İtidali Sağlar mı?” yazısıyla dosyamızda yer aldı. Bu ayki söyleşimizi, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Burhan İşliyen ile gerçekleştirdik. Sizleri birbirinden kıymetli yazılarımızla baş başa bırakırken tarihimizde elim bir şekilde vuku bulan Kerbela hadisesini hüzünle yâd ediyorum. Bundan sonra Müslümanların birlik ve beraberlik içinde hareket etmelerini Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Yakın tarihimizde bir din istismarının neticesinde verdiğimiz büyük imtihan 15 Temmuz hain darbe girişimine benzer vakaların bir daha yaşanmamasını diliyor, aziz şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Bereketli okumalar… Cafer Tayyar DOYMAZ

Dergiler

71 dergi listelendi.

Ara & Filtrele