KURBAN LİSANIYLA SESLENİŞ: “BEN MÜŞRİKLERDEN DEĞİLİM!”
Prof. Dr. Huriye Martı
Tevhid ile şirkin ayrıştığı, iman ile ibadetin kaynaştığı yerde kurban mı vardı?
Doğrusu, kurban olmanın veya kurban sunmanın adanmışlık ile güçlü bir bağı olduğu gayet açıktır. İnsanoğlu inandığı davanın, sevdiği kişinin, kutlu bir hakikatin yoluna kurban olmaya hazırdır. Kutsadığı bir kudretin huzurunda kurban sunmak, bambaşka coğrafyalarda da olsa insanoğlunun tarihinde hep vardır. Bunu bilen Peygamberimiz, başka uğurda değil, ancak ve sadece İslam yolunda başını yere koyup yüzünü toprağa sürerek can vermeye hazır olduğunu ilan etmiştir. Başkasının değil, sadece Allah’ın huzurunda Hanif bir zihin ve muvahhid bir yürekle kurban sunabileceğini dile getirmiştir. Bir bayram sabahı, kurbanlık bir koçun başında, bir kere daha hatırlanan hayatın formülü öylesine kısa, sade ve kesindir ki: “Benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm ancak âlemlerin Rabbi olan Allah içindir!”
Kur’an-ı Kerim, Hz. İbrahim’den sekiz farklı yerde “Hanif” olarak bahseder. Yegâne ilâh olarak Allah Teâlâ’yı kabul etmek, O’na asla eş ve ortak koşmamak anlamına gelen Haniflik, Hz. İbrahim’in öne çıkarılan niteliğidir. Zira onu dinlerinin atası olarak kabul edenler, şirk ve küfür içinde yüzmektedir. Oysa ataları bir muvahhiddir: “İbrahim ne Yahudi ne de Hıristiyan’dı. Bilâkis o, Hanif olarak Allah’a boyun eğmiş bir kimseydi. Müşriklerden de değildi.” (Âl-i İmrân, 3/67.) İşte o İbrahim’e inen koç, Hakka adanmışlığın en nadide sembolü olarak tarihteki yerini alırken, bir bayram günü Sevgili Peygamberimizin de yâdındadır. Sorar ashab-ı kiram: “Ey Allah’ın Resulü! Bu kurbanlar nedir?” Peygamber Efendimiz cevap verir: “Babanız İbrahim’in sünnetidir.” (İbn Mâce, Edâhî, 3.)
İbrahim ile İsmail’in sınandığı, şeytanın vesvesesine karşı Rabbe teslimiyetin kazandığı yerde kurban mı vardı?
İslam öncesi Araplar arasında putlar adına kurban kesmek yaygın bir âdettir. Kurbanların kanını putlara süren, etini yemeyip yırtıcı hayvanlara terk eden bu müşrik dünyanın insanları, İslam ile müşerref olunca Hz. İbrahim’den gelen köklü bir geleneği gerçek anlamıyla yaşatmaya başlamıştır. Artık herkes bilmektedir ki, putlar için kurban kesmek şirktir. Tıpkı Allah’ın dininden başkasına adanmanın şirk olması gibi…
Ya bugün? Hakikati gölgelemek için uğraşan nice karanlığın kıtalar dolaştığı bir çağda, insanoğlu kime ve neye adanıyor? Mala ve menfaate kul olmasını, makam ve şöhret yolunda tükenmesini isteyenler, onun adanma duygusunu istismar etmiyor mu? “Varlığım da yokluğum da, yaşamım da ölümüm de ancak Allah içindir” diyemedikçe, kendisini ve değerlerini bir hiç uğruna kurban etmiyor mu?
Velhasıl, ne zaman kurbandan bahsedilse, bunun Hanif lisanıyla bir sesleniş olduğunu hatırlamak gerekir. Her kurban, aslında şirkten Allah’a sığınmaktır. Maddi olarak fedakârlık gösterip kurban alırken, emek verip onu keserken, cömertçe paylaşıp ikramda bulunurken kendimize sormalıdır: Ben Allah’ın bir mümin kulu olarak, paramı hangi uğurda harcıyor, bedenimi, gücümü ve enerjimi ne uğruna kullanıyor, gönlümü, sevgimi ve ruhumu kime adıyorum? Sonra da bir sessiz muhasebenin bitiminde açıkça ilan etmelidir: “Ben müşriklerden değilim!”